çok aşık

feridun düzağaç ın müthiş bir şarkısıdır.

herşeyi silip atmak, yok saymak, unutmak
intikam çok sinsice, aşkın kucağımda saklanır yakar
içimdeki kötü fısıldar, acıt acıtabildiğin kadar
acıta acıtabilidiğin kadar kanar

ben insan değilmişim, mutlu edemezmişim seni
zamansız gidermişim, yarım bırakırmışım, sonları hiç sevmezmişim
ama ben çok, çok, çok aşığım sana...

önce fikrin düşer, boğar gecemi sorulara
hiç mi gelmez içinden huzur, ne gerek var bu kavgalara?..
affetmek aşkın içinde var, gururum gardını kollar, gururum delik deşik

ben insan değilmişim, mutlu edemezmişim seni
zamansız gidermişim, yarım bırakırmışım,
ve asla yetinmezmişim
ama ben çok, çok, çok aşığım sana...

kabızlık

sinameki çayı kuvvetli bir laksatiftir.

kafa tokuşturmak

göt tokuşturmaktan iyi mi değil mi karar veremediğim tokuşma.

iamx

24 kasım 2012 cumartesi günü, 23:30'da babylon'da sahneye çıkacak isimdir. gidilmesi önemle rica olunur.

çatır çatır

köy yerinde ocak başında otururken ateşte yanan odundan çıkan ses.

amımın dudakları süpürür sokakları

'saçımı süpürge ettim',söyleminin farklı bir versiyonudur.

ilk randevuda kendi evine davet eden insan

kapıda beyaz atletle karşıladığı durumda mahal terk ettirecek kişidir ayrıca. * *

farklı yatak odası fantezileri

girilen entry'yi üstüne alınan yazar

hoşlandığı entry ise gülümseyen hoşlanmadığı bir giri ise somurtan hatta atarlanan öyle ki yer yer düşmanca ve en galiz şekilde saldırıya geçen yazardır.

tabi bazen akıllar karışabilir. örneğin hiçbir şekilde belli bir yazara yönelik altında mecaz yaratıp üstünden başka bir metin sinyali yayacak şekilde imalı bir enrty girmem. yazımı okuyan "acaba burda kast ettiği ben miyim hımm" şeklinde bir algı içine girmemelidir. belli bir yazara yönelik sırf onu çağrıştıran bir şeyler yazmışsam bu "acaba kime yazıldı" zehabı yaratmadan ortaya ima durumu atmadan direkt kastettiği yazarı bulur anında ona ulaşır zaten.

her güne yeni bir paragraf

"" yaşlı, böyle isterdi.
kaval sesinin, kötü cinlerin kulaklarını tırmaladığına ve doğacak olan bebeğe, şu dünyanın yaşanılası bir yer olduğunu fısıldadığına inanırdı.
yaşlı'ya göre, bebeğin kolayca bu aleme gelebilmesi için, annesinin korkularından sıyrılması şarttı.
aksi takdirde, bebek, sımsıkı rahme tutunur, dışarı çıkmamak için olanca gücüyle direnirdi.
hatta, dışarıdan ölesiye korkan ve karanlığın aydınlıktan daha güvenli olabileceğini bilen bebeklerden bazıları, teslim olmaktansa, göbek bağlarını boyunlarına dolayarak oracıkta can vermeyi yeğlerdi!
bu sebepten ötürü, doğum yapan kadın, kanını, mayasını ve canından bir parçasını vermeliydi bebeğe; korkularını değil!
çocuk, korkulardan arınmış olarak doğmalı ve mümkünse eğer, korku nedir bilmeden yaşamalıydı...
bu mümkün olmasa bile, alışılmış karanlıktan bilinmeyen aydınlığa geçmenin korkusundansa, sonradan öğrenilen korkularla başa çıkmak daha kolaydı...

...yaşlı'nın camgöbeği gözlerinde kendini gördü genç kadın.
o camgöbeği aynada, gençliğinin verdiği yarı hodbin yarı hoppa tazeliği, ışıl ışıl parlayan gözlerindeki yüz kızartıcı hevesleri, rüzgarla savrulan uzun-siyah-dalgalı saçlarını, kankırmızı yanaklarını, sevişirken alnında biriken ter damlacıklarını, gecenin karanlığına geçirdiği tırnaklarında kuruyan kanları, şişkin-bembeyaz memelerinde yollar çizen soluk mavi damarları, ceviz kabuğu gibi sert ve pürtüklü meme uçlarından akan sütleri, dalından düşmüş bir elma gibi pörsüyerek içe gömülen karnını, kucağındaki kundakta mışıl mışıl uyuyan bebeğini ve bebeğine bir mucizeye bakar gibi bakan erkeğini gördü. ve gördüğü şeyi çok sevdi...
kavalın yumuşacık sesi, tütsünün dumanını dağıtırken, artık bebeği karşılama vakti gelmişti..."" -- şehrin aynaları- elif şafak

atari salonundaki yancı çocuk

üstteki yazarın da belirttiği gibi parası yoktur çocuğun yazıktır. halbuki oyunları tek jeton ile bitirme kapasitesine sahiptir ama gel gör ki jeton alamaz. bir çoğu yan joystickten oyuncuya taktik ve destek vererek avutur kendilerini. oyuncuyla sevinip oyuncuyla üzülürler.